Ölüm olayıyla birlikte mirasbırakanın malvarlığı "tereke" adını alır ve miras içerisinde para ile ifade edilebilen varlık ve değerler topluluğunu ifade eder. Tereke, külli intikal yoluyla mirasçıya ya da birden fazla mirasçılara geçer. Tereke, mirasçının malvarlığından bağımsız özel bir malvarlığı niteliğindedir. Birden fazla mirasçının bulunduğu durumlarda bu özel malvarlığı hakkında uygulanması kabul edilen elbirliği ortaklığına ilişkin Medeni Kanun hükümleri her ne kadar konusu "mal" olan mülkiyet hakkına ilişkin hükümler öngörmüş görünmekte ise de, mirasçılar arasındaki ortaklık, yalnız "mal" ya da "mallar" üzerindeki aynî haklarla sınırlı değildir. Diğer bir ifadeyle, mirasçılara külli intikal yoluyla mirasbırakanın sadece malları, daha doğrusu bunlar üzerindeki haklar değil, aynı zamanda devir ve intikali mümkün olan diğer haklar (alacak hakkı, gayrimaddi mallar üzerindeki haklar vs.) da intikal eder. Miras bırakanın bir bankadaki mevduat sözleşmesi dolayısıyla sahip olduğu alacak hakkı da bu kapsamdadır.

Birden fazla mirasçının bulunduğu hallerde, birlikte mirasçılıktan söz edilir. Birlikte mirasçılığın bulunduğu durumlarda, mirasçılar arasında miras bırakanın ölümü olayının gerçekleşmesiyle birlikte kendiliğinden doğan bİr miras ortaklığı meydana gelir. Mirasçılar arasındaki ortaklık, birlikte mirasçılar arasında tereke üzerinde kurulan hukuksal ilişkidir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, elbirliği ortaklığı kavramı, ödünç alındığı eşya hukukunda sadece "mal" üzerinde "elbirliğiyle malik" olmayı ifade etsede; miras hukukunda, bunun yanı sıra, birlikte mirasçıların terekeye dahil olan tüm haklar üzerinde elbirliği ortaklığı biçiminde tecelli eden hukuksal konumunu (pozisyonunu) ifade etmek için de kullanılır . Diğer bir deyişle, miras hukukunda elbirliği ortaklığı, mirasçıların her birinin diğerleriyle birlikte kendilerine miras yoluyla intikal eden varlık ve değerler topluluğu üzerinde "elbirliğiyle hak sahibi" konumunda olduğuna, "elbirliğiyle hak sahipliği’ne” işaret eder.

Elbirliğiyle hak sahipliği ifadesi, aynı zamanda, mirasçıların tasarruf yetkilerinin sınırlarını da anlatmaktadır. Çünkü, amacı tasfiye olan miras ortaklığında, bu amaca ulaşılabilmesi, ortakların (mirasçıların) tasarruf yetkilerinin sınırlandırılmış olmasıyla mümkündür. Elbirliği ortaklığı, ortaklara, ortaklık konusu üzerinde bağımsız tasarruf yetkisi vermez. Elbirliği ortaklığının konusu üzerinde tasarruf için, ancak ortaklar topluluğunun oybirliği ile alacakları bir karara gereksinim bulunmaktadır.

Bir mirasçının diğer mirasçılardan habersiz olarak bir tereke öğesi (mevduat) üzerinde tasarruf etmesi bir yana, mirasçıların birbirlerine karşı ileride yapılacak "paylaşmanın eşitliğe ve adalete uygun olması için göz önüne alınması gereken bütün bilgileri verme" yükümlülüğü vardır. Bu, her mirasçı için hem bir yükümlülük, hem de bir haktır.

Miras bırakanın bankadaki mevduat sözleşmesi dolayısıyla sahip olduğu para alacağı bakımından Bankalar Kanunu'nu bankaların mevduat kabulünü düzenlemiş, fakat özel olarak mevduatın açık bir tanımını yapmamıştır. Fakat, anılan maddede kullanılan ifadelerden mevduatın şekle tâbi olmadan ivazlı(karşılıklı) ya da ivazsız(karşılıksız), istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere banka tarafından kabul edilen parayı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Tasarruf mevduatı ise, gerçek kişiler tarafından açılan ve çek keşide edilmesi dışında ticarî işlemlere konu edilemeyen mevduattır. Ayrıca, MK'nın rehin ve BK'nın alacağın temlikine ilişkin hükümleri ile "diğer kanunların verdiği yetkiler ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla, mevduat sahiplerinin mevduatlarını geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz.

Banka ile müşteri (miras bırakan) arasındaki mevduat hesabı sözleşmesinin nitelendirilmesine gelince; nitelendirmenin ölçütü mevduatın vadeli olup olmamasıdır. Bu ölçüte dayanarak vadeli mevduatta karz ve vekalet; buna karşılık vadesiz mevduatta saklama (usulsüz tevdi) ve vekalet sözleşmelerinin hükümlerinin uygulanmasını gerektiren karma içerikli sözleşme niteliği bulunduğu kabul edilmektedir.

Bilindiği gibi, banka mevduat hesabı sözleşmesi, hangi tür olursa olsun, konusu daima para olan bir ilişki ve alacak hakkı yaratmaktadır. Bu, mevduat hesabının, mudinin ölümü ile beliriveren terekeye dahil olması durumunda da aynıdır. Diğer bir ifadeyle, sağlığında mudinin üzerinde hak sahibi olduğu bir alacak, onun ölümü anında artık birlikte mirasçıların elbirliği ortaklığına intikal etmiş bulunmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan mevduat hesapları, banka sözleşmeleri hukukunda, "birlikte tasarrufa imkan veren müşterek hesap" ya da "birlikte imzalı müşterek hesap" adlarıyla anılmaktadır". Mirasçıların kendiliğinden elde ettiği bu konum, tasarruf yetkisi açısından, banka ile mirasçılar arasındaki ilişkiye, mirasbırakan mudi ile olan ilişkiden farklı yaklaşılmasını gerektirmez. Daha açık bir ifadeyle, mevduat üzerinde, ancak yetkisi olan tasarrufta bulunabilmektedir. Bu cümle göstermektedir ki ancak tasarruf yetkisi bulunan birlikte mirasçılar mevduat ile ilgili tasarrufları yapabilmekte; onların bu konudaki tasarruf yetkisinin miras hukuku hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir . Banka, mirasçının tasarruf yetkisinin varlığını, kendisine ibraz edilen ve bu konuda sadece bir karine yaratan mirasçılık belgesinden çıkartmak durumundadır.

Bu durumda banka, mirasbırakanın hesabındaki paranın ödenmesi istemiyle başvuran mirasçılardan, veraset belgesi ve miras dolayısıyla doğan vergi borcunun ödendiğine ilişkin vergi makamlarınca verilmiş belgenin ibrazını istemekle yetinebilecektir. Bu düzenleme mirasçıya getirilen kamu yükünün tahsilini sağlamaya yönelik tedbir niteliğinde olup, bankayı gereğini yapmaya zorlayıcı, emredici nitelikte bir hükümdür.

Kuşkusuz, her hukuk öznesi gibi banka da Medeni Kanun'un muhatabıdır. Fakat MK'da bankaya, mirasçılar arası ilişkiye karışma yetkisi ya da yükümlülüğü öngörülmemektedir. Bu nedenle, mirasçıların veraset vergisiyle ilgili yükümlülükleri ile mirasçılar arasındaki birlik ilişkisinin gereği olan yükümlülükler ya da sınırlamalar birbiriyle ilişkisi olmayan iki durumu ifade eder. Diğer bir deyişle, mirasbırakanın hesabından ödeme istendiğinde, mirasçılık belgesi ile birlikte ibraz edilen veraset vergisinin ödendiğine dair belge; birlikte mirasçının tek başına tasarruf yetkisinin varlığını göstermediği gibi, bulunmayan yetki de sırf bu kamusal yükümlülüğe uymuş olmakla kazanılmış olmaz.

Kural olarak, birlikte mirasçılardan birinin başvurusu üzerine bankayı diğerlerinden muvafakat istemekle yükümlü kılan bir neden yoktur. Bu gibi durumlarda yapılacak iş, böyle bir başvurunun geri çevrilmesidir. Çünkü, külli intikal ve bunun sonucu olarak külli halefiyet ilkesi uyarınca, artık borçlu banka karşısında birlikte alacaklı olan mirasçıların tümü başvurmalıdır. Bununla birlikte, banka, mirasçıların tümünü onaylarını (icazetlerini) açıklamaya davet etmişse, tüm mirasçıların onay verdiği ya da taksimin yapıldığı ve istem sahibi mirasçının da payına düşen parayı alabileceği yönünde irade açıklamaları kendisine ulaştığında, artık parayı ödemekten kaçınamaz. Bu durumda, daha önce paylaşma sözleşmesi yapılmamışsa dahi tüm mirasçıların bu yolla irade beyanlarına, paylaşma sözleşmesi -ya da kıyasen elden paylaşma- için gereken irade beyanlarının uyuşması anlamı verilebilir. Çünkü paylaşma, mahkeme kararını gerektirmez ve ayrıca paylaşmaya ilişkin olarak kanunen öngörülen kurallar emredici hüküm niteliğinde değildir. Fakat bir mirasçı bile bu doğrultuda açıklama yapmamışsa ve bu tutumu da ret olarak yorumlanıyorsa banka ödeme yapamaz.

Birlikte mirasçılardan tek başına tasarruf yetkisi olmayana ödeme yapmış olması bankanın borcunu ortadan kaldırmadığı, böylelikle de diğer mirasçıların külli halefiyet yoluyla mirasbırakanın yerini aldıkları sözleşmeden doğan iade istemi varlığını koruduğu için, bu mirasçılar, Borçlar Kanunu’na dayanarak bankaya karşı haklarını elde edebileceklerdir. Sözgelişi; hesaptaki tüm parayı tasarruf yetkisi olmayan mirasçıya ödeyen bankaya karşı yönelttikleri isteme aldıkları olumsuz yanıt üzerine, diğer mirasçılar, borçlunun temerrüdü hükümleri çerçevesinde aynen ifa davası ya da yetkisiz mirasçıya miras payı oranında yaptığı ödeme sonucunda kendilerinin istemini kısmen ifa etmesi üzerine borcun gereği gibi ifa edilmesi davası açabilirler. Bu durumda banka, mirasçıların davasına karşı sözleşme çerçevesinde gereken özen yükümlülüğüne uyduğunu ileri süremeyecektir. Görülmektedir ki, banka borcunu yeniden aslında gerçek anlamda— ödemekle karşı karşıya kalabilecektir.

Av. Eda Berat Deniz, Stj. Av. Emre Bal